günlerin ağacına vardım, dalından elma topladım,
bir şaman duası yolladım atalarımın ruhuna,
tütsü yakıp dansa durmadığım, transa girmediğim kaldı…
– kal dağlar kal! böyle ünledim sonra
tutuldu sözüm, onlar kaldı, ben benden ıradım
sığamadım dünyaya, tuttum hiçbir yere gittim
uyumdan atıldım, katıldım curcuna karnavalına
lavanta topladım lanet bahçesinden
zehir kokladım, zifir yedim, baldıran içtim
içime sinmezdi elmanın çürümesi. edemedim
gittim o bıçaktan aldım demirci ustasından
hayır, kalbime saplamak için değil
elbette elmayı birine soymak için! kime?
ay ışığında sonat okuyana, son atını seyip edene
ama öyle kolay olmadı gün ipine naz asmak
maşa yoktu, rüzgar vardı en asisinden bir de
ben gümbürtü nediri o zaman öğrendim
öyle yaptım ardından için için iç çektim gidenin
öğrendim olduğunu ağlamanın bin bir türevinin
dedim ki… fakat ne dedim, unuttum şimdi
nin! sen de unut beni unuttuğunu, bunu yap
adımı sulara, rüzgara, dağlara yazdığın mı?
bazı şeyler adsızdır, tanımsızdır, anlatılamazdır
git indiğin ve dağlara saldığın atının peşinden.